-
1 uzatmak
В1) удлиня́ть (платье и т. п.); продлева́ть, де́лать длинне́еetmek —
ömrü uzatmak — продлева́ть жизнь
2) протя́гивать, вытя́гиватьelini uzatmak или kolunu uzatmak — прям., перен. протяну́ть ру́ку
yardım elini uzatmak — протяну́ть ру́ку по́мощи
3) растя́гивать; затягивать на́долго, откла́дывать (какое-л. дело); заде́рживать (платёж); пролонги́ровать, про́длевать (договор, вексель и т. п.)4) о́тпускать (напр. бороду); отра́щивать (напр. ногти)5) распространя́ться, вдава́ться в подро́бности, затя́гивать (разговор) -
2 uzatmak
затяну́ть продлева́ть простира́ть растя́гивать удлиня́ть* * *-i1) удлиня́ть, де́лать длинне́еpantolonu uzatmak — удлини́ть брю́ки
2) протя́гиватьelini uzatmak — протяну́ть ру́ку
3) натя́гивать; растя́гиватьip uzatmak — натяну́ть верёвку
4) затя́гивать [надо́лго]; пролонги́ровать, продлева́тьkonuşmayı o kadar uzattı ki... — он так затяну́л разгово́р, что...
uzatma! — не тяни́!
-
3 uzatmak
удлинять, тянуть, растягивать; пролонгироватьİnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > uzatmak
-
4 dil uzatmak
злосло́вить; поноси́ть, поро́чить -
5 el uzatmak
а) посяга́ть на чтоб) протя́гивать ру́ку по́мощи, помога́ть -
6 kol uzatmak
распространя́ться -
7 kontratı uzatmak
İnşaat Mühendisliği ve Mimarlık Türkçe-Rusça Sözlük ve Rus-Türkçe Sözlük > kontratı uzatmak
-
8 ayak
нога́ (ж) но́жка (ж) стопа́ (ж)* * *озвонч. -ğı1) нога́, но́ги; ла́па ( животного) ла́пка ( насекомого)ayak ayak üstüne atmak — положи́ть но́гу на́ ногу
ayağını çıkarmak — разува́ться, снять о́бувь
ayağını giymek — обува́ться, наде́ть о́бувь
ayağına [iyi] oturmak — прийти́сь по ноге / впо́ру
ayağı[nı] vurmak — натере́ть но́гу
arka ayak — за́дняя нога́
ön ayak — пере́дняя нога́
yalın ayak — босико́м
2) но́жка; подпо́рка, опо́ра, сто́йка, сва́я3) прито́к реки́4) водоотво́дный кана́л; рука́в, свя́зыва́ющий два водоёма5) шагayak sesi — зву́ки шагов
ayak uydurmak / değiştirmek — идти́ в но́гу, взять но́гу
6) ступе́нькаotuz ayak merdiven — ле́стница в три́дцать ступе́нек
7) уст. фут, каде́м (мера длины, = 30,5 см)8) ри́фма ( в фольклоре)••ayağı kayana yol gösteren çok olur — посл. когда́ челове́к упадёт, тогда́ ему́ начина́ют пока́зывать доро́гу, по кото́рой он до́лжен был идти́; вся́кая по́мощь нужна́ во́время
ayağına sıcak su mu, soğuk su mu dökelim? — погов. что ска́жешь - тебя́ казни́ть или поми́ловать? (говорится человеку, который редко заходит)
ayağının bastığı yerde ot bitmiyor — погов. у него́ под нога́ми земля́ гори́т
ayağını yorganına göre uzatmak — погов. по одёжке протя́гивай но́жки
- ayakta- ayaktan
- ayağını alamamak
- ayağı alışmak
- ayağının altına almak
- ayaklar altına almak
- ayağının altına karpuz kabuğu koymak
- ayağının altında
- ayak altında dolaşmak
- ayakların altında dolaşmak
- ayak atmak
- ayak atmamak
- ayak bağı
- ayağının bağını çözmek
- ayağını bağlamak
- ayağına bağ vurmak
- ayak basmak
- ayak basmamak
- ayağına çabuk
- ayağına çağırmak
- ayağını çekmek
- ayağını denk almak
- ayağını denk basmak
- ayak diremek
- ayak divanı
- ayağına dolaşmak
- ayağına dolanmak
- ayağı düşmek
- ayağına düşmek
- ayağı düze basmak
- ayağına geçirmek
- ayağına gelmek
- ayakları geri geri gitmek
- ayağına getirmek
- ayağına gitmek
- ayağı ile gelmek
- kendi ayak ile gelmek
- ayağına ip takmak
- ayak işi
- ayağına kadar gelmek
- ayağa kaldırmak
- ayağa kalkmak
- ayağına kapanmak
- ayağına iniyor
- ayaklarına kara su iniyor
- ayağını kaydırmak
- ayağını kesmek
- ayak kirası
- ayağının pabucunu başına giymek
- ayağının pabuçu olamamak
- ayağına sıkı
- ayağı suya ermek
- ayak sürtmek
- ayağı şaşmak
- ayağına taş değmek
- ayağı taşa dokunmak
- ayağının tozuyla
- ayağının tozu üstünde
- ayakta tutmak
- ayaklarının ucuna basarak
- ayağı uğurlu
- ayağı üzenğide
- ayağı yere değmemek
- ayakları yere değmemek
- ayağı yerden kesilmek
- bir ayağı çukurda
- bir ayağı öbür dünyada -
9 dil
язы́к (м)* * *1) анат. язы́кküçük dil — язычо́к
2) язы́к, речьölü dil — мёртвый язы́к
Türk dili — туре́цкий язы́к
Türk Dil Kurumu — Туре́цкое лингвисти́ческое о́бщество
yazı dili — пи́сьменный язы́к
3) язы́к, язычо́к (замка, колокола и т. п.)4) воен. язы́к, пле́нныйdil almak / tutmak — взять пле́нного
5) геогр. коса́••dil kılıçtan keskindir — посл. язы́к остре́е бри́твы
- dili ağırlaşmakdilin kemipi yok — погов. язы́к без косте́й
- dil ağız vermemek
- dilinin altındaki baklayı çıkarmak
- dilinin altında bir şey var
- dilinden anlamak
- dilini bağlamak
- dilinin belâsını çekmek
- dilinin belâsını bulmak
- dili bir karış
- dili bir karış dışarı çıkmak
- dili çalmak
- dil çıkarmak
- dili çözülmek
- dili damağına yapışmak
- dili damağı kurumak
- dilini değdirmemek
- dillere destan olmak
- dile dolamak
- diline dolamak
- dili dolaşmak
- dillerde dolaşmak
- dil dökmek
- diller dökmek
- dili döndüpü kadar
- dili dönmemek
- dili durmamak
- dile düşmek
- dillere düşmek
- dilinden düşürmemek
- dil ebesi
- dili ensesinden çekilsin!
- dilini eşek arısı soksun!
- dilini fare mi yedi?
- dilini kedi mi yedi?
- dile gelmek
- dile getirmek
- dil kaymak
- dili kaymak
- dilini kesmek
- dile kolay
- dili kurtlu
- dilinden kurtulamamak
- dili kurusun!
- dil otu yemiş
- diline saplam olmak
- diliyle sokmak
- dilini tutamamak
- dilini tutmak
- dili tutuldu
- diliyle tutulmak
- diliyle yakalanmak
- dilinde tüy bitmek
- dilinin uçuna gelmek
- dilinin ucuyla
- dili uzamak
- dil uzatmak
- dili varmamak
- dile vermek
- diline virt etmek
- dili yanmak
- dili yatkın
- dilini yutmak
- dili zifir -
10 el
кисть (ж) рука́ (ж)* * *I1) рука́, ру́киel sıkmak — пожа́ть ру́ку
el sıkışma — рукопожа́тие
2) ру́чкаkapı eli — дверна́я ру́чка
3) ход ( в некоторых играх)şimdi el bende — сейча́с мой ход
4) счётное слово разhavaya üç el ateş etti — он сде́лал три вы́стрела в во́здух
••elini veren kolunu alamaz — посл. ему́ дай па́лец, он ру́ку отхва́тит
elinle ver ayağınla ara — погов. ему́ дай [в долг] рука́ми, а [обра́тно] проси́ нога́ми
- elde- eldeki- elde mi?- elden- elinde
- elinden- eliyle- el açmak- eline ağır
- ele alınmaz
- ele almak
- eline almak
- el altında
- elinin altında
- el altından
- el atmak
- ele avuca sığmamak
- eli ayağı bağlı
- eli ayağı buz kesilmek
- el ayak çekilmek
- eli ayağı düzgün
- eline ayağına kapanmak
- elini ayağını kesmek
- elini ayağını çekmek
- elini ayağını öpeyim!
- eli ayağı tutmak
- eli ayağı kesilmek
- eli ayağı tutmamak
- eline ayağına üşenmemek
- ele bakmak
- eline bakmak
- el basmak
- eli boş dönmek
- eli boş gelmek
- eli böğründe kalmak
- eli koynunda kalmak
- elini çabuk tutmak
- el çekmek
- elini çekmek
- elden çıkarmak
- elden çıkmak
- el çırpmak
- eli dar
- eli darda
- el değiştirmek
- el değmemiş
- eline doğmak
- eli dursa ayağı durmaz
- eline düşmek
- elden düşürmemek
- eli ekmek tutmak
- elden ele dolaşmak
- elden ele gezmek
- el elden üstün
- el ele vermek
- el ense etmek
- eli ermez gücü etmez
- elini eteğini çekmek
- eline eteğine doğru
- el etek öpmek
- eline eteğine sarılmak
- el etmek
- elde etmek
- elden geçirmek
- ele geçirmek
- ele geçmek
- eline geçmek
- elinden geleni ardına
- elinden geleni arkasına komamak
- elinden geleni bırakmamak
- elden geleni yapmak
- elinden geleni yapmak
- elden gelmek
- elinden gelmek
- elinden gelse...
- elden ne gelir?
- elden gelmemek
- elinden gelmemek
- eli genişlemek
- elde gezmek
- ellerde gezmek
- elinin hamuruyla erkek işine karışmak
- elinden hiç bir şey kurtulmaz
- elinden bir iş çıkmamak
- elinden kaza çıkmak
- elinden bir kaza çıkmak
- elinden iş gelmemek
- elinden bir iş gelmemek
- eli işe yatmak
- elini kalbine koyarak söylemek sürmek
- elini kalbine koyarak düşünmek sürmek
- elini kalbine koyarak hüküm sürmek
- elden kaçırmak
- el kaldırmak
- eli kalem tutmak
- elinde kalmak
- eline kalmak
- elinden kan çıkmak
- elini kana bulamak
- el katmak
- eli kırılmak
- elini kolunu bağlamak
- eli kolu bağlı kalmak
- elini kolunu sallaya sallaya gelmek
- elini kolunu sallaya sallaya gezmek
- el koymak
- eli koynunda - elinden hiç bir şey kurtulmamak
- eli kurusun!
- eli olmak
- elinde olmak
- elde olmamak
- elinde olmamak
- elini oynatmak
- eli para görmek
- eline sağlık!
- elinize sağlık!
- elini sallasa ellisi başını sallasa tellisi
- elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak
- eli silâh tutan
- eline su dökemez
- el sürmemek
- eli şakağında
- el tazelemek
- el tutmak
- elinde tutmak
- elinden tutmak
- elle tutulacak tarafı kalmamak
- elle tutulacak yanı kalmamak
- elle tutulur gözle görülür
- el uzatmak
- el üstünde tutmak
- eli varmamak
- eli gitmemek
- el vermek
- ele vermek
- el vurmamak
- eli yatmak
- bu işte eli yok
- eller yukarı!
- bir eli yağda bir eli balda II1) чужо́й, чужа́к2) страна́, крайyabancı ellerde — в чужи́х края́х, на чужби́не
3) наро́д, населе́ние4) пле́мя••elin ağzı torba değil ki büzesin — посл. на чужо́й рото́к не наки́нешь плато́к
el ile gelen düğün bayram — посл. ≈ на миру́ и смерть красна́
elin derdi ele masal gelir — посл. чужу́ю беду́ рука́ми разведу́
- el kapısında çalışmakel kazanıyla aş kaynatmak — погов. прийти́ на гото́венькое
-
11 kol
1) рука́kol askısı — пе́ревязь для руки́
koluna girmek — взять кого-л. по́д руку
2) рука́в ( платья)bu ceketin kolları dar — рукава́ э́того жаке́та у́зкие
3) прито́к (реки́), рука́в; отро́г ( хребта)bu dağ üç kola, o nehir iki kola ayrılır — э́та гора́ име́ет три отро́га, та река́ - три прито́ка
kol atmak — разветвля́ться; распространи́ться
ağaç kolu — ветвь де́рева
ana kolu — ко́рни со стороны́ ма́тери
demiryol kolu — железнодоро́жная ве́тка
5) ру́чка, рукоя́тка; рыча́гdikiş makinesinin kolu — ру́чка шве́йной маши́ны
vites kolu — авто рыча́г переключе́ния скоросте́й, переключа́тель скоросте́й
6) отделе́ние, отде́л, се́ктор; о́трасльendüstri kolu — о́трасль промы́шленности
bu kuruluşun hiç bir yerde kolu yoktur — э́та организа́ция нигде́ не име́ет своего́ отделе́ния
Dil Kurumunun Sözlük kolu — слова́рный се́ктор Лингвисти́ческого о́бщества
7) воен. коло́нна, отря́д; кома́ндаkol uçuşu — ав. группово́й полёт
açık kol — разо́мкнутая коло́нна
kapalı kol — со́мкнутая коло́нна
yürüyüş kolu — похо́дная коло́нна
8) воен. дозо́р, патру́льkol gezmek — нести́ карау́льную слу́жбу
9) брига́да, гру́ппа; отря́д, кома́ндаavcılar üç kola ayrıldılar — охо́тники раздели́лись на́ три гру́ппы
işçiler dört kol halinde çalışıyorlar — рабо́чие рабо́тают четырьмя́ брига́дами
keşif kolu — разве́дывательный отря́д
yoltamır kolu — брига́да по ремо́нту доро́ги
10) засо́в, задви́жкаkapı kolu — дверно́й засо́в
11) крыло́; фланг12) муз. гриф••- kolların arasına almak
- kolda altın bileziği olmak
- koluna iki polis girmişti
- kolu kanatı kırıldı
- kol kanat olmak
- kolları kopmak
- koluna kuvvet!
- kollarını sallaya sallaya gelmek
- kollarını sıvamak
- kol uzatmak
- kol vermek
- kol vurmak -
12 lâf
1) сло́во; речьlâfı ağzında bırakmak — прерва́ть чью-л. речь на полусло́ве
lâfı ağzında kalmak — оста́ться невы́сказанными - о слова́х
lâfı ağzına tıkamak — заткну́ть рот кому, не дать возмо́жности вы́сказаться
lâf altında kalmamak — не оста́ться в долгу́; отбри́ть
lâftan anlamak — из слов уясни́ть / поня́ть
lâf anlamaz — а) несообрази́тельный, непоня́тливый; глу́пый; б) упря́мый, непода́тливый
lâf anlatmak — разъясни́ть, втолкова́ть
lâf atmak — нагова́ривать на кого
lâfı geçmek — а) де́йствовать, име́ть си́лу - о чьём-л. сло́ве; б) вести́ речь о ком-чём
lâfını etmek — вести́ речь о ком-чём
lâf kalabalığı — пустосло́вие, набо́р нену́жных / пусты́х слов
lâfta kalmak — не осуществля́ться, остава́ться разгово́рами
lâfını kesmek — прерва́ть чью-л. речь
lâfı kısa kesmek — кра́тко сказа́ть / изложи́ть
lâf oturtmak — неожи́данно и к ме́сту сказа́ть своё ве́ское сло́во
lâfı sulandırmak — вставля́ть в речь нену́жные сло́ва
lâfını şaşırmak — потеря́ть нить разгово́ра, не знать, что сказа́ть
lâfı yabana atmamak — придава́ть значе́ние слова́м
2) разгово́р, бесе́даlâf açmak — завести́ разгово́р; заговори́ть о ком-чём
lâf aramızda — ме́жду на́ми [говоря́]
lâfı bağlamak — положи́ть коне́ц разгово́ру
lâfını bilmek — говори́ть по существу́, тща́тельно подбира́я слова́
lâfa boğmak — преврати́ть в пусты́е / нену́жные разгово́ры
lâf çıkarmak — а) сообща́ть но́вость; б) пусти́ть спле́тню
lâf çıkmak — появи́ться - о слу́хах, спле́тнях
lâfa dalmak — вести́ до́лгую бесе́ду
lâfı değiştirmek — перемени́ть те́му разгово́ра
lâfı kıçından dinlemek / anlamak — слу́шать без внима́ния, не ула́вливая су́ти разгово́ра
lâfa karışmak — вмеша́ться в разгово́р
lâf lâfı açar — одна́ те́ма ведёт к друго́й
lâf taşımak — занима́ться спле́тнями
lâfa tutmak — отвлека́ть разгово́рами от чего
lâfı uzatmak — продолжа́ть разгово́р ( переведя его в другое русло)
lâf yakıştırmak — вы́сказаться, вы́сказать своё мне́ние ( по теме разговора)
lâf yetiştirmek — [пыта́ться] полемизи́ровать с говоря́щим
••- lâfınızı balla kestim
- lâf ola beri gele!
- lâfı mı olur?
- lâf olmasın diye
- onu lâf olsun diye soyledim
- lâf söyledi bal kabağı!
- lâf yok! -
13 müddet
срок, вре́мя; продолжи́тельность, дли́тельностьmüddetini uzatmak — продли́ть срок
askerlik müddeti — срок вое́нной слу́жбы
bir müddet sonra — че́рез не́которое вре́мя
uçuş müddeti — продолжи́тельность полёта
••- müddetle
- bir hafta müddetle -
14 sakal
борода́ (ж)* * *борода́sakal bırakmak / koyuvermek / salıvermek / uzatmak — отпуска́ть / отра́щивать бо́роду
••sakalı değirmende ağartmak — погов. дожи́ть до седы́х воло́с, а ума́ не нажи́ть
- sakalı bitmeksakalına göre tarak vurmak — погов. гла́дить по шёрстке, во всём угожда́ть
- sakalı ele vermek
- sakalı ele kaptırmak
- sakalına gülmek
- sakal oynatmaz
- sakalı saydırmak -
15 söz
1) слово, речь, разговорsözü açılmak — пойти - о речи (о чём-л.)
sözü ağzında bırakmak, sözü ağzından almak — прервать, не давать договорить
sözün ardı boşa çıkmak — все разговоры оказались / были тщетными
sözü ağzına takımak — затыкать рот, не давать возможности говорить
söze başlamak — начать разговор о чём
sözünü esirgememek / sakınmamak — говорить прямо, не выбирая слова, резать правду-матку
söz etmek — а) говорить о ком-чём; б) сплетничать о ком
sözünü kesmek — а) прекратить говорить; б) прервать разговор, прервать чью-л. речь; перебивать кого
söz sözü açar — слово за слово, и пойдёт разговор
sözü tartmak — разговаривать, взвешивая слова
2) слово, обещаниеsöz almak — а) взять слово ( для выступления); б) заручиться чьим-л. обещанием; в) получить положительный ответ семьи невесты
3) слухи, молва••- söz aramızdasöz gümüşse sükût altın — посл. слово - серебро, молчание - золото
- söz atmak
- söz arasında
- sözünü bilmez
- söz bir Allah bir!
- sözünden çıkmamak
- söz dinlemek
- sözü geçer
- söz geçirmek
- sözünü geçirmek
- sözü geçmek
- söz gelmek
- sözüne gelmek
- söz getirmek
- söz götürmez
- söz işitmek
- söz kaldırmamak
- sözde kalmak
- söz kesmek
- sözü kesmek
- sözü mü olur?
- sözü sohbeti yerinde
- sözüm yabana dışarı
- sözüm meclisten dışarı
- söze yatmak
- söz yok! -
16 uzatılmak
страд. от uzatmak -
17 uzatma
1) гл. имя от uzatmak2) рыба́цкая сеть, оди́н коне́ц кото́рой укрепля́ется на берегу́3) спорт. дополни́тельное вре́мя -
18 zeytin dalı
1) оли́вковая ве́тка2) разг. тру́бка ми́раzeytin dalı uzatmak — сде́лать шаг к примире́нию, раскури́ть тру́бку ми́ра
-
19 kol
1) рука́kolları arasına almak — обня́ть, заключи́ть в объя́тия
kol burmak или kol bükmek — а) скрути́ть ру́ки кому; б) побежда́ть, укроща́ть кого
kol değirmeni — ручна́я ме́льница
- ın koluna girmek — взять по́д ру́ку кого
kol işareti — нарука́вная повя́зка
kol kola — а) рука́ о́б ру́ку; б) по́д ру́ку
kol kola girmek — взя́ться по́д ру́ки
kol saati — ручны́е часы́
2) рука́в (платья)kol kapağı — манже́та, обшла́г
3) рука́в, прито́к (реки)deniz kolu — морско́й проли́в
4) ру́чка, рукоя́ткаbaskı kolu — тормозно́й рыча́г
telefon kolu — телефо́нная тру́бка
5) ветвь в разн. знач.; о́трасльağaç kolu — ветвь де́рева
ana kolu — родны́е со стороны́ ма́тери
demiryol kolu — железнодоро́жная ве́тка
endüstri kolu — о́трасль промы́шленности
ulaşan kollar — сходя́щиеся (скре́щивающиеся) пути́
6) отделе́ние, отде́л, се́кция7) засо́в, задви́жкаkol demiri — желе́зная задви́жка, желе́зный засо́в
8) коло́нна, отря́д; гру́ппа; кома́нда9) крыло́; флангsağ kol — пра́вый фланг, пра́вое крыло́
sol kol — ле́вый фланг, ле́вое крыло́
-
20 uzatılmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
uzatmak — uzatmak; geciktirmek I, 209; I I, 234bkz: uzutmak … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
uzatmak — nsz 1) Uzamasına sebep olmak, uzamasını sağlamak Saç uzatmak. Tırnak uzatmak. 2) i Başı, kolları veya bacakları bir yere yöneltmek Koğuşun açık duran kapısından hastalar başlarını uzatıp koridordakilere, yerde duran sedyeye bakıyorlar. M. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
işi uzatmak — bir işi sonuçlandırmamak İşi uzatmak, Cemal i üzmek istiyordu. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
ona buna dil uzatmak — herkes için ileri geri konuşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sakal bırakmak (veya koyuvermek veya salıvermek veya uzatmak) — sakalını tıraş etmeyip büyütmek Yaşıtlarının hemen hepsi sakal koyuverdi. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
zeytin dalı uzatmak — barış için ilk adımı atmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
kol uzatmak — yayılmak, ulaşmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
bacaklarını uzatmak — hiçbir şey yapmadan, hiçbir şeyle ilgilenmeden oturmak, tembel tembel zaman öldürmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dil uzatmak — bir kimse veya bir şey için kötü söylemek Başka ulusların kabahatleri ne olursa olsun, dost ve düşman bize nasıl dil uzatırlarsa uzatsın... T. Halman … Çağatay Osmanlı Sözlük
boynunu uzatmak — her şeye, her cezaya razı olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el uzatmak — 1) birinden bir hakkı almaya kalkışmak Ne var ki niye bizim lokmamıza el uzatırlar? A. İlhan 2) yardım etmek Sözü geçecek, en umulmadık bir zamanda kendine el uzatabilecek bir adam olmadığı nereden belli? R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük